31 Aralık 2014 Çarşamba

Ankara'da yeni yıl

Herkese gönlünce zamanlar diliyorum bu yeni yılda. Keşfedilecek bir sürü yer, oyun, olgu varken bol bol yazma ve anlatma fırsatı bir de. Ya da hepsini geçelim, dilerim ki tadını çıkarmak kısmet olur bu güzelliklerin.

Mutlu yıllar :)

14 Aralık 2014 Pazar

Bir 'Ustalara Saygı' Duruşu: FANTASTURKA

Aylak bir zamanımızda televizyonda rastlayıp en azından birkaç dakikalığına da olsa izlediğimiz yerli filmler vardır. Tarihi ya da bilim kurgu içerikli, bol hareketli, çoğu kez gerçek üstü, başrollerinde diğer Yeşilçam filmlerinden de tanıdığımız ünlü ya da az ünlü isimlerin bulunduğu, ilginç kostüm ve efektlerle bezenmiş filmlerdir bunlar. Çoğu kez gülerek, "amma da yapmışlar" düşüncesiyle, hatta saçma bularak izleriz bu eski filmleri; çünkü Hollywood filmlerinin getirdiği görsel inandırıcılık, teknolojik kalite ve keskin oyunculuk bu 'ev yapımı' fantastik Türk filmlerinde yoktur. Ancak çok daha önemli şeyler vardır bu fantastik Türk filmlerinde. Kısıtlı imkanlar nedeniyle ulaşılan içten bir yaratıcılık vardır örneğin, henüz bozulmamış şehirlerin siluetleri, ellerindeki üç kuruş parayla bir hayali gerçek kılmaya çabalayan güzel insanlar. Uyarlama da olsa, hatta Türk sineması diye bildiğimizden uzak bile görünse anlatılmaya çalışan hikâyeye iyisiyle kötüsüyle buraların kokusu sinmiştir. Başka bir deyişle, bu filmlerin her biri ayrı birer "ruh" kazanmıştır. Haliyle bu filmler için bir araya gelen insanların sarf ettiği emek daha da kıymetlenir; üzerinden geçen uzun yıllar da meraklılarına bu serüveni anlatmak için bu filmlerdeki nice ayrıntının fark edilmesini sağlar.                                         

Türk işi fantastik filmler festivali Fantasturka, bir "kadir kıymet bilme" düşüncesinin eylemi aslında. İlk olarak 2011'de Ankara'da, Ankara Kısa Filmciler Derneğinin girişimiyle düzenlendi. Hem Yeşilçam'ın farklı alanlarında hem de festivalin konu edindiği fantastik Türk filmleri alanında emek vermiş, araştırma ve koleksiyonlarıyla bir devrin unutulmamasını sağlamış isimlere bir teşekkür, bir saygı duruşu olarak planlanan bu festivalde şahane gösterimler ve söyleşiler bulunuyordu. Fantastik filmlere dair araştırmalarıyla tanınan ve filmlerin hak ettiği saygıyı görmesi için çabalayan Metin Demirhan anısına düzenlenen festivalde, ayrıca bu filmlerin kalıcı olması için Türk yapımcılardan bile büyük fedakarlıklarda bulunan fantastik sinema gönüllüsü Vassilis Barounis'e de gıyabında ödül takdim edilmişti. 

2013'te İstanbul'da düzenlenen ve burada da oldukça ilgi gören festivalin üçüncüsü art arda iki şehirde birden gerçekleşiyor. İstanbul'da 12-14 Aralık tarihlerinde düzenlenen festivalin Ankara ayağı ise 18-21 Aralık tarihlerinde Çağdaş Sanatlar Merkezinde gerçekleşecek. Ankara'da festivalin biraz daha uzun sürmesi de bizlerin ayrıcalığı olsa gerek elbette. :) Fantasturka'nın Ankara ayağında görülebilecek başlıca filmler şunlar: 

(alfabetik sıraya göre)
Atını Seven Kovboy (Aram Gülyüz - 1974)
Çeko (Çetin İnanç - 1970)
Dabbe Zehr-i Cin (Hasan Karacadağ -2014)
Drakula İstanbul'da (Mehmet Muhtar -1953)
Dünyayı Kurtaran Adam (Çetin İnanç -1982)
Kara Murat Şeyh Gaffar’a Karşı (Ernst Hofbauer, Natuk Baytan -1976)
Ölümün Nefesi - La Mano Che Nutre La Morte (Sergio Garrone -1974)
Sihirbazlar Kralı Mandrake Killing'in Peşinde (Oksal Pekmezoğlu - 1967) (Ankara'da ilk gösterim)
Tarkan Altın Madalyon (Mehmet Aslan - 1972)
Vahşi Kan (Çetin İnanç - 1983)
Yılmayan Şeytan (Yılmaz Atadeniz -1972)
Zagor Kara Bela (Nisan Hançer-1971)
Şeytan (Metin Erksan -1973)

18 Aralık Perşembe günü Ankara'daki festivalin açılışı "Fantastiğin Sineması" adında özel bir belgesel gösterimi ile başlayacak. Sinema meraklılarının yalnızca filmleri izlemekle kalmayacağı, filmlere dair yapım hikâyelerini, festivale bizzat katılan yönetmen ve oyuncuların anı ve görüşlerini de öğrenebileceği şahane söyleşilerin ve sunumların bulunduğunu özellikle vurgulamak gerek. "Dünyayı Kurtaran Adam" gibi artık dünyaca bilinen kült bir film ile "Vahşi Kan" ve "Çeko" gibi son derece sıra dışı filmlerin yönetmeni Çetin İnanç ile bir söyleşi, filmleri ilgiyle izleyenler için bulunmaz bir fırsat. Aynı şekilde, Çeko'nun başrol oyuncusu ve Yeşilçam'ın 60'lı yıllardan bu yana birçok farklı yapımında rol almış usta tiyatrocu ve sinema sanatçısı Yılmaz Köksal'ın söyleşisi de merakla beklenenler arasında. 

Festivalin bu seferki ayağında yenilikler de var üstelik. Maddî ve manevî çeşitli sıkıntılara rağmen çekilerek sinema izleyicisiyle buluşan bilim-kurgu, korku, gerilim, polisiye, western, tarih, kahramanlık gibi türlerden seçilmiş onlarca filme bu sefer özel gösterimler, sergiler, atölye çalışmaları ve interaktif bir fantastik hikâye yazma çalışması eşlik ediyor. Oldukça renkli geçeceğe benzeyen festivalin son gününde de özel gösterimler bulunuyor. 

Fantastik Türk sinemasının bilinmeyen yönlerini keşfetmek adına Fantasturka, sinemaya izleyici ya da çalışan olarak gönül vermiş herkes için şahane bir etkinlik. Metin Demirhan'ın da söylediği gibi, Yeşilçam'ın bu sıra dışı ve özel yüzünün, "peşin bir alaycılık" ile değil, "saygı" ve "sağduyu" ile ele alınması gerek; çünkü dönemin şartlarına ve filmlerin çekildiği koşullarla kıyaslandığında ortaya harika işler çıktığını görmek mümkün. Öyle olmasa bile, bu filmlerdeki kostüm, dekor ve efektlerin kullanımındaki yaratıcılık ve filmlerin ardındaki içtenlik övgüye değer. Türk Sinemasının 100. yılını kutladığımız şu sıralarda, hem izleyicinin hem de sinema eserlerinin kat ettiği yolu, geçirdiği değişimi ve yaşadığı serüveni görebilmek için Fantasturka'yı kaçırmamalı. En çok da kadir kıymet bilen bir grup sinema gönüllüsünün Ankara'da başlatıp sürdürmeye çalıştığı "ustalara saygı duruşu"nu izleyiciler olarak desteklemek, hem sinema emekçilerine hem de şehre bir vefa borcu olsa gerek. 

Tüm sinemaseverlere ve halen "Ankara'da canım çok sıkılıyor yaa" diyenlere ehemmiyetle duyurulur. 


Festival Programı: 



İlgili linkler: 




7 Aralık 2014 Pazar

Ankara'nın 'iyi kalpli' yanı

Not: Bu yazı bir 'Modern Sabahlar' güzellemesidir 

Ankara'da yaşamayı başka şehirlerde yaşamaktan farklı kılan ne olabilir? Yaşayanların aklında bir şehir ve içindeki yaşamın algısını oluşturan şey, tek başına bir şehrin özellikleri değil; bu yeri anlamlı kılan kişi, kurum ve kuruluşların olmasıdır. Böyle deyince de "uff Ankara da çok gri, bir denizi bile yok" diye karşılık vermek için ağzını açanları ise şuraya alıyoruz.

Bu şehirde, sokaklarda ya da herkese açık alanlarda insanlar birbirlerinin değişik hallerini pek garipsemezler. Bir dolmuş köşesinde uyuklayan öğrenci, bir alışveriş merkezinin göbeğinde yünü ve şişleriyle örgü ören yaşlı teyze, bir köprünün altında bağıra çağıra nutuk atan amca, parkta çocuklarla çocuk olan orta yaşlı bir adam, sabah saatlerinde arabası içinde yalnız ya da otobüste kulaklıkla giderken püskürerek gülen insanlar, aslında pek de yabancı görüntüler değil buradakilere. Belki umursamazlıktandır, ama belki de nedenini bildiklerinden. Sonuncu örneğin nedeni ise bu yazının esas konusu:  'Modern Sabahlar'. Yolu Ankara'dan geçen bizlerin ille de bir arkadaşımızdan, tanıdıktan, sağdan soldan duyarak hatta belki de tesadüfen keşfederek ara sıra ya da sık sık dinlediği radyo programı. Programı ve Ankara içinde yarattığı kültürü çok iyi bilenlere de, programı pek duymamış olanlara da bir şeyler ifade edecek sözler sarf edeceğim birazdan. Ancak önce buraya,  dinleyenlerinin ve emeği geçenlerin gururla söyleyeceği bir alt başlık ekleyelim:

"1999'dan beri..." 

Radyo ODTÜ'nün gelişiminde de büyük payı olan program Modern Sabahlar, 1999'dan bu güne birkaç zorunlu ara dışında olabildiğince düzenli devam eden bir yayın. Sabah saatlerinde yaklaşık 3 saat kadar sürüyor. Hafta içi her gün "10.00'da bitecek şekilde" dinleyicilerine ulaşan programın şahane kahramanları, Ege Kayacan, Oktay Demirci ve Fahir Öğünç. Her sabahın gündemiyle günlük hayat telaşesini - ister iyi ister kötü haberler getiriyor olsun- özgün yorumları, başka yerde duyulmadık jargonları ve farklı karakterleriyle dinleyicilere ulaştırıyorlar. Bunları yaparken de dinleyicilerinin katkılarını severek kabul ediyorlar. Dinleyicileri ara ara küçük hediyelerle mutlu da ediyorlar; ama düzenli dinleyicileri için onların sesini her sabah şen şakrak duyup yeni başlayan güne ayar çekmek kadar kıymetli olmuyor bu. Modern Sabahlar'ın Ankaralılar için özel bir yere sahip olmasının nedenleri konusunda bir parça ahkâm kesmek şart(oş) oluyor haliyle de.

Neden "Modern Sabahlar"?
  • Her türlü hava şartı ve ruh hali içindeki bünyelere ilaç gibi gelebilecek bir Günaydın'a sahiptir bu güzel program. Moral bulmak, anlamsızca gülmek, sabah sabah kendinizi absürd durumlarda bulsanız bile bir şekilde bunlara tahammül gücü bulmak bu üç güzel insanın sohbeti ile kolaylaşıyor. 
  • Tamamen iyi kalplilik üzerine kurulu bir radyo yapımı bu. Öyle olmasa birçoğumuz için erken olan saatlerde kalkıp espriler şakalar yapmaya niye gelsinler ki? Sloganları ise programı hiç bilmeyen birinin neyle karşılaşabileceğini özetler nitelikte: "%100 Doğaçlama, %20 İlkeli Yayıncılık!" Böyle dürüstlüğe can kurban! Bu nedenledir ki "iki dakika dinleyince diğerlerini, koparmak istedik bir yerlerimizi". Diğer sabah programların çoğunda bulamadığımız "samimiyet" bu programın temeli. 
  • Eskisinden yenisine hareketli ve uyku mahmurluğunu atmaya yarar, dillere dolanan, Ege'nin deyimiyle 'en rakenrol' şarkıları dinlemek için büyük arayışlara, şarkı listelerine girmeye hiç gerek kalmıyor. Üstelik şarkıların bazılarını 'canlı performans' olarak dinlemek de cabası (resmen 'aynısını' yapıyorlar, bir süreden sonra paranoya ile 'bunu da onlar söylüyor galiba' derken buluyorsunuz kendinizi. Canlı performans olayı radyoda duyacağınız envai çeşit ses efektleri için de geçerli, her sesin taklidini yapabilen deneyimli 'söz üstadları', Modern Sabahlar'ı güzel yapan minicik ayrıntılardan yalnızca biri) 
  • Her hafta, hatta her gün değişen bir gündem ve gündeme göre yayına giren kısa ama yepyeni köşelerle adeta bir bilgi ve kültür küpüne dönüşmek işten bile değil. (Bunlardan en daimi olanı ise muhtemelen "Zenginin Malı Züğürdün Köşesi". Gelin itiraf edelim hepimizin içinde birer 'hesaplayan adam' var, bu nedenle bu köşenin neden başarılı olduğunu tahmin edebiliyoruz.)
  • Günlük hayatta uğraşsanız bile bulup üzerinde düşünmeyeceğiniz konular hakkında düşünmek, bilgi sahibi olmak, hatta bildiklerinizi telefon veya internet yoluyla aktarıp diğer insanların da faydalanmasını sağlamak için daha uygun bir mecra bulunmaz desem yeridir. Hatta "sosyal medyadan önce Modern Sabahlar vardı. (şimdi daha 'ductile' bir biçimde varlar, orası ayrı) Her işi bilenine sormak da, programın esaslarındandır elbette. 
  • Herhangi bir konuyla ilgili, 'yapımı aylar süren ve büyük prodüksiyon gerektiren' radyo skeçlerini başka bir programda hatta radyoda bulmak mümkün değil. En ünlüsü, karakter zenginliği, Amerika'yla aynı anda yayınlanması, unutulmaz maceraları, son derece interaktif oluşu ve her kesime hitap etmesiyle ünlü "Küçük Mübaşir" tabi ki. "Natinfırt Hastanesi" ve radyoda dinlediğim en mistik eser "Çöl Fırtınası"nı da anmadan geçemeyeceğim. Bu yapımlarda kendiliğinden sufle verip alan oyuncular, sahneleri hiç olmadığı kadar zenginleştiriyor, dinleyene de yer zaman fark etmeden ansızın gelen gülmelerle başa çıkmak düşüyor. 
  • Sabah telaşında işe-okula giderken Ankara'ya dair anlık durumları merak ediyoruz haliyle.(köprü trafiği örneğin) Şehrin halini dinleyicilerine fütursuzca yansıtması için görevlendirilmiş (kendi kendini görevlendirmiş de olabilir) Şenol Günbayrak, spor gündemi için Demircan Tılsım, rüya yorumları için Levent bey, gün boyu ihtiyaç duyacağınız bilgileri dinleyenlerine iletiyor. Dahası da var, bu durum yalnızca Ankara ile sınırlı değil. Şehrin ve radyonun sesini duyurmak için "Yerel Radyolar Kardeştir (YRK)" adlı geniş kapsamlı projede, program ekibi her hafta farklı bir yerel radyoya konuk oluyor. Bunun karşılığında da farklı bir yerel radyodan bir program ekibi, çeşitli sponsorluklarla Radyo ODTÜ frekanslarından bizlere ulaşıyor. Bir diğer deyişle, yerel renklere de fırsat vererek (!) radyoculuk tarihinde ilklere imza atıyor. 
  • Ankara'da değil Türkiye'de bile eşi benzeri bulunmayan, kendiliğinden oluşmuş ve 'iyi kalpli insanlardan' oluşan bir hayran grubu vardır bu programın. 'Kıpkıpçılar' adı verilen ekip, ufak tefek organizasyonlarda radyo ekibine sıradışı bir biçimde destek olan eğlenceli insanlardan oluşur. Dinleyicileri arasında bilmeden bir dayanışmaya vesile olmalarıyla da bilinirler. Örneğin, eskisinden yenisine podcast ve çeşitli kayıtlar için, yine iyi kalpli dinleyenlerin açtığı şöyle bir mecra var: http://modernsabahlar.org/
  • Modern Sabahlar'ın, yine başka bir radyo programının henüz yetişemediği zenginlikte bir jargonu bulunur ki örneklerine şuradan ulaşabilirsiniz: (bkz: modern sabahlar jargonu) Dile dolandı mıydı zor kurtulan ifadelerdir üstelik bunlar. Uzun vadede ufak çaplı bir sözlük bile olur hepsinin toplamından. (Aklımızda olsun, hmm...)
  • Espriler şakalar bir yana, sosyal gelişmeler karşısındaki tarafsız ve dürüst duruşlarıyla da cümlemize örnek oluyorlar. İyi günde kötü günde tam 15 yıldır tüm iyi kalpli insanların ve vicdanların yanında olduklarını, özellikle son dönemlerde yaşadığımız talihsizlikler ve kara haberlerde defalarca ve gururla gördük. 3 Haziran 2013 yayınında "Sağduyu çağrısı yapması gereken insanlar susuyor diye yayın yapıyoruz. İşimiz bu değil, biz komedyeniz. ama başka insanlar komedyene dönüştüğü için sağduyu çağrısını komedyenlerin yapması gerekiyor galiba." deyişleri, kamuyu ilgilendiren Soma faciası gibi olaylarda doğruyu ve gerçeği dinleyenlerine iletmek için sıkı bir habercilik örneği göstermeleri, gerektiğinde ise incecik istihzalar ile (bkz: parmesanları sıfırlamak) ne olup bittiğini vurgulamaları, Modern Sabahlar'ı dinleyenleri için vazgeçilmez kılan başka bir güzellik. 
  • Çeşitli sosyal sorumluluk projelerinde de gerek bireysel gerek ekip olarak sıkça yer almaları mutlu ediyor dinleyenleri. 
  • Programın bunca yıl boyunca edindikleri çeşitli sponsorların desteği ve Radyo ODTÜ'nün önayak olmasıyla, dinleyenleri için birçok kültür etkinliğine davetiye sunmaları da cabası. 
Daha sayamadığım nice ayrıntıyla biz Ankaralıların hayatını daha güzel kılan Modern Sabahlar, dinleyenine aslında bu şehirde yalnız olmadıklarını, basit ve sıradan şeylerde de eğlenecek bir şeyler bulabilmeyi ve içten olmanın insanları birbirine daha da yakınlaştırdığını anlatıyor. Bu şehrin insanları, radyoları, radyo programları gerçekten güzel ve biz bu şehri onlarla daha çok seviyoruz. Eğer bu noktaya kadar okuyup aklınızda pek bir şey canlandıramadıysanız, yarın sabah 10'dan önce radyonuzu 103.1 frekansına getirip dinleyin olup biteni. Halihazırda bu "iyi kalplilik işi"ni bilenlerle beraber, neye güldüğümüzü birbirimize çaktırmadan sabah rutinlerimizi tamamlarız.  Böylece bu şehirde bir gün daha "mükemmel" olur.